logo

BBP ANTALYA İL BAŞKANI MUSTAFA YILMAZ : Güney sınırımızda tarihî bir dönüşüm sessiz sedasız gerçekleşiyor.

BBP ANTALYA İL BAŞKANI MUSTAFA YILMAZ : Güney sınırımızda tarihî bir dönüşüm sessiz sedasız gerçekleşiyor.

Türkiye, PKK’nın fesih ve silah bırakma çağrısını konuşurken, güney sınırımızda tarihî bir dönüşüm sessiz sedasız gerçekleşiyor. Yıllardır sınır ötesinde fiilî olarak varlık gösteren PYD/YPG/SDG, artık yalnızca sahada değil, anayasal düzlemde de meşruiyet kazanma eşiğinde. Suriye rejimi ile yapılan son anlaşmalar, bu oluşumun ademi merkeziyetçilik üzerinden devlet içinde kendine yer edinmesini hedefliyor. Bu gelişmeler, Türkiye için ulusal güvenlik açısından yeni ve çok daha karmaşık bir tehdit oluşturuyor.

Bugün Suriye’nin kuzeyinde “özyönetim” adı altında yürütülen proje, PKK’nın siyasi kolunun uzun vadeli hedefleriyle bire bir örtüşüyor. Dahası, bu hedefler artık yalnızca silahla değil; diplomasi, anayasa çalışmaları ile desteğiyle şekilleniyor. Suriye devletiyle yapılan mutabakatlar, yerel yönetimlerin demokratikleşmesi adı altında bir özerklik yapılanmasının altyapısını hazırlıyor. Bu durum, Türkiye’nin yıllardır karşı çıktığı “federatif yapı’nın” ön aşaması.

Şam-SDG / Mazlum Abdi-Ahmed el Şara arasında varılan anlaşmalar, her ne kadar Suriye’nin birliği vurgusunu taşısa da, pratikte bir siyasi özerklik formülüne dayanıyor. Türkiye’nin uzun süredir dile getirdiği “PKK-YPG ilişkisi” halen geçerliliğini korurken, PKK’nın üst kadrosunun karar alma süreçlerinde etkili olduğu bizzat SDG içindeki Arap figürler tarafından da doğrulanıyor

PKK’nın silah bırakması ya da kendini feshetmesi yönündeki açıklamaları, büyük ölçüde taktiksel bir manevra olma ihtimalini asla gözden kaçırmamalıyız. Bu söylemler, esas olarak Suriye’de kazanılmış fiilî özerkliğin korunması ve gelecekte anayasal güvenceye kavuşturulması için uluslararası kamuoyunu yumuşatma hamlesi olma ihtimali de dikkatle takip edilmelidir.

Şayet bu durumlar görmezden gelinirse yakında bu durumla yüzleşelicek ve bu uyarların hakikat olduğu ortaya çıkacaktır.

Öcalan’ın çağrısı ve PKK’nın açıklaması Türkiye kamuoyunda çözüm sürecini yeniden alevlendirirken, sahada kazanım elde eden yapı YPG/SDG’dir ve bu yapı doğrudan Türkiye’nin güvenliğini ciddi bir biçimde tehdit etmektedir.

Trump’ın Ortadoğu ekibi mutlaka YPG/SDG üzerinden Ankara’ya güvenlik ve siyasi garantiler sağlama konusunda teklifler sunacaktır, lakin bu konuda çok temkinli olmak lazım. Trump’ın geçmişte verdiği sözler ile sahadaki Amerikan politikası arasında keskin farklar olduğu defalarca görülmüştür. ABD’deki “devlet aklı”; Trump ne derse desin, “Trump aklı”nın önündedir!

ABD’nin Suriye sahasındaki önceliği, Türkiye’nin güvenliği değil; İran’ın çevrelenmesi ve İsrail’in güvenliği ekseninde YPG/SDG’nin pozisyonunu korumaktır.

Türkiye, bu süreçte şahıslara ya da duygusal lider diplomasisine değil; kurumlara, sahadaki dinamiklere ve uzun vadeli çıkar analizine odaklanmalıdır.

Aksi hâlde Trump gibi isimlerin geçici yakınlığı, Suriye’de geçmişte Irak’ta olduğu gibi kalıcı bir özerklik yapısının üzerini örten sis perdesi gibi.

Çünkü bu seferki tehlike Kandil’den değil; anayasa maddelerinden, diplomatik müzakerelerden, uluslararası meşruiyet çabalarından gelmektedir. Sorun artık yalnızca terörle mücadele meselesi değildir; bu, Türkiye’nin güney sınırında şekillenen etnik, siyasi ve jeopolitik bir yeniden yapılanmadır.

Şam ile yapılacak her müzakere, SDG’ye alan açarken; ABD ve bazı Batılı aktörlerin desteğiyle bu yapı yalnızca meşru değil, kalıcı hâle gelmeye çalışıyor. Türkiye’nin bu süreçte izole edilmesi, ileride geri döndürülemeyecek sonuçlara yol açacaktır. Bilhassa ileriki zamanlarda TSK’nın Bölgeden çıkarılması konusunda ABD, İsrail ve Batılı ülkelerin ekserisinden ciddi bir baskılar geleceği de kuvvetli bir ihtimaldi.

Tabiri caizse; bugün Türkiye’yi tehdit eden silah değil, siyasi ve etnik bölücülüktür.

Suriye’de ki PKK-PYD öncülüğündeki “Birleşik Kürdistan” çabaları ABD/CENTCOM himayesinde önü alınamaz şekilde ilerliyor. Sınırları aşan “birleşik Kürdistan” hazırlıklarının yanında, yazılan anayasa taslağı fiilen kurulmuş bir Kürt öz yönetiminin hukuki teminatı haline dönüşüebilir. PKK’nın silah bırakma çağrısıyla başlatılacak bir yeni terörsüz Türkiye süreci, bu gerçeği örtmemelidir. Tam tersine, içeride verilecek her tür taviz, dışarıda kurumsallaşan yapının işine yarar ve bunlara alan açar.

Artık mesele “barış mı, savaş mı” değil; hangi coğrafyada, kimle ve hangi sınırlarla yaşamak istediğimizdir. Türkiye, duygusal refleksleri bir kenara bırakıp, sahadaki gerçeğe göre pozisyon almak zorundadır. Aksi hâlde bu sefer kaybedilecek olan sadece süreç değil, coğrafyanın kendisi olacaktır.

166 Kez Görüntülendi.
#

SENDE YORUM YAZ