Son Dakika
KAYA TBMM’DE GERÇEKLEŞTİRDİĞİ BASIN TOPLANTISINDA ŞU SÖZLERLE SESLENDİ:
Kıymetli Basın Mensupları,
Aziz Milletimiz,
”Hazine ve Maliye Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız Sayın Yalçın Karatepe’nin de belirttiği gibi Sayın Cumhurbaşkanı tek adam rejimi olarak tanımlanan dönemin başlangıcıyla ekonomide sıkıntıların birikmeye başladığını itiraf etmiştir. Cumhurbaşkanı, uygulanmakta olan programın, söz konusu 6 yılın birikimi olan sıkıntıları çözeceğini ifade etmiştir. Bu açıklamadan, AK Parti’nin 2023 seçim beyannamesinin üçüncü bölümünde yer verdiği istikrarlı ve güçlü ekonomi anlatısının aslında bir kandırmaca olduğunu da anlıyoruz. Peki, bir doğru reçete gibi sunulan mevcut ekonomi programı gerçekten işe yarıyor mu? Biz ekonomik veri akışına baktığımızda ne yazık ki programın henüz pek de çalışmadığını görüyoruz.
Birincisi, bu program hepinizin malumu olduğu üzere temelde para politikasına dayanıyor. Ancak para politikasının etkin çalışması için enflasyon beklentilerinin TCMB’nin hedeflerine yakınsaması gerekir. TCMB’nin gelecek yıl sonu için enflasyon tahmininin orta noktası yüzde 14. Enflasyon yüzde 7 ile 21 arasında bir yerde olacak diyorlar. Oysa Koç Üniversitesi ve Konda’nın hanehalkı beklenti anketine göre Eylül 2025 için vatandaşın enflasyon beklentisi ortalaması yüzde 96’dır. TCMB’nin kendi anketine göreyse yine Eylül 2025 için enflasyon beklentisi hanehalkında yüzde 71,6, reel sektör temsilcilerinde yüzde 51,1’dir. Veriler ortada. Hal böyle iken sadece para politikası aksiyonları ile enflasyonu düşürmek, fiyat istikrarını tesis etmek mümkün müdür? Reel sektör fiyatları belirlerken TCMB’nin dediği yüzde 14’ü mü dikkate alacak yoksa kendi beklentisi olan yüzde 51’i mi? Vatandaş dayanıklı mal alımı kararı verirken, tasarruflarını yönlendirme kararı verirken TCMB’nin dediği yüzde 14’ümü dikkate alacak yoksa kendi beklentisi olan yüzde 71,6’yı mı?
Enflasyon bekleyişlerini çıpalama konusundaki başarısızlık bizi ikinci hususa getiriyor. Geçen ay tüketim malı ithalatımız bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 12,1 arttı. Yılın ilk 9 ayı toplamına baktığımızda ise bu artışın yüzde 13,5 olduğunu görüyoruz. Tek başına bu veri bile ekonomi programına güven duyulmadığının bir göstergesi. Özellikle iktidar tarafında bu durumu, vatandaşın parası var ki tüketiyor şeklinde yanlış yorumlayanlar oluyor. Oysa doğrusu, vatandaş ileride aynı malı alamamaktan korktuğu için borca girip tüketimini sürdürüyor şeklinde okumak lazım.
Hanehalkı borçluluğunun bariz şekilde gözlendiği alan kredi kartlarıdır. Son iki yılda bireysel kredi kartı harcamaları yüzde 396 artmıştır. Son bir yılda takipteki bireysel kredi kartı borçlarının toplamı ise yüzde 264 artmıştır. TBB verilerine göreyse yılın ilk 8 ayında kredi kartı borcundan dolayı yasal takibe intikal eden kişi sayısı geçen yıla kıyasla 356 bin kişi ya da yüzde 66 artmış. Tüm bu veriler kredi kartı ile dönen hayatlar söylemini desteklemektedir. Böyle bir ortamda kredi kartı limitleri üzerinden savunma sanayi geliştirme fonuna kaynak yaratılması fikrinin karşısında partimiz de güçlü bir şekilde durdu. Nitekim bu konuda geri adım atıldı.
Kaynak yaratma arayışı bizi üçüncü meseleye getiriyor. Sayın Şimşek, bir hazine ve maliye bakanından çok sanki tek gayesi merkezi yönetime kaynak yaratmak olan bir başkan gibi çalışıyor. Sayın Şimşek ve ekibi bu konuda o kadar yetenekli ki bilmedikleri vergi türü olmadığı gibi literatüre yeni vergi türleri de kazandırıyorlar. Vergi toplamada, merkezi yönetime gelir yaratmada pek mahirler ama iş harcamaları kontrol etmeye gelince sıfır. Ancak şunu söylemeden geçmemek lazım: Vergiyi en kolay nasıl toplayacakları konusundadır asıl maharetleri. Kendi çalışanlarından daha az vergi ödeyen patronlara, milyarlarca ciro yapan ama yüz bin tl bile matrahı olmayan şirketlere karşı pek sessizler. Orta gelirli vatandaşlardan, hanelerden vergi toplamaya gelince Ali Erbaş gibi ellerinden kılıçla geziyorlar adeta.
Peki, sadece Hazine ve Maliye Bakanlığı mı yapması gerekenden, özünden sapan? Sanayi ve Teknoloji Bakanımız var ama otomobil test sürüşü yapmakla meşgul. Sanki bu ülkede otomotivden başka sektör yokmuş, sanayi alanında ülkenin hızlı şekilde intibak etmesi gereken küresel bir dönüşüm yaşanmıyormuş gibi yaşıyor. Ancak işini iyi yaptığı da pek söylenemez çünkü büyük heyecanla duyurduğu otomotiv sektörüne yönelik Çin menşeli doğrudan yabancı yatırımların ülkenin otomotiv sektörü dengelerini bozacağından bihaber kendisi. Bu ülkenin bir ticaret bakanı var, düz mantıkla çalışıyor. Ben bakanım diyor, bakmaktan fazlasını yapmıyor. Fiyatlama davranışında bozulma var diye diye TCMB’nin dilinde tüy bitti ama bizimki durumu daha kavrayamadı belli ki. Tarım bakanlığı sanki büyük bir başarıymış gibi çarşaf çarşaf taklit ve tağşiş yapılan ürün listesi açıklıyor ama ticaret bakanlığı durumun farkında değil. Bir milli eğitim bakanımız var ki evlere şenlik: Ne milli kelimesinin anlamını biliyor ne de eğitimin anlamını. Yaptıklarının tek bir açıklaması var: Keşke beni diyanet işleri başkanı yapsanız. Hele hele bir diyanet işleri başkanımız var ki kılıç sallamaktan fırsat bulduğu zamanlarda kendisine hakaret edenlere dava açmakla meşgul. Sormuyor da hiç neden bunca insan bana hakaret ediyor diye. Gençlik ve spor bakanımız var ama gençlerin dertleriyle hemhal değil. Haydi sporda bir şeyler yapsın diye bekliyorsunuz ama ülkenin spor alanındaki durumu da ortada. Bu ülkenin bir çalışma ve sosyal güvenlik bakanı var ki pek bir mülayim pek bir beyefendi. O kadar hümanist ki Almanca bilmeyen aşçıyı Almanya’ya ateşe atıyor. Katiyen burada nepotizm yok, olsa olsa hümanizm. Sonuçta çalışma ve sosyal güvenlik bakanlığı ateşesinden beklenen sadece Türk mutfağını tanıtmak zaten.
Ne diyordu AKP 2023 seçim sloganı olarak? Doğru adımlarla yola devam. Alın size doğru adım, alın size yol. Kendilerine yaptıkları yolları toplasanız dünyadan Neptün’e yol olur” dedi.
BENZER HABERLER